Halil Mart

Halil Mart

Pazartesi, 27 Eylül 2021 14:15

Obsesif -Kompulsif Bozukluk(OKB)

Birçok insan zaman zaman çeşitli konularda evham, endişe ve takıntılara kapılabilir. Ancak çoğu kez günlük yaşam içinde ortaya çıkan bu duygular ile baş edebilir ve sorunlarımızı yaşamımızı etkileme noktasına varmadan çözüme ulaştırabiliriz.
 
Takıntılı düşüncelerin günlük yaşamımızı etkileyecek, günlük aktivitelerimizi kısıtlayacak düzeye gelmesi durumunda OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUK (OKB) adı verilen bir ruhsal hastalık akla gelmelidir.
 
OKB NEDİR?
 
OKB, obsesyon adı verilen takıntılı düşünce, fikir ve dürtüler ile kompulsiyon adı verilen yineleyici davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan bir ruhsal hastalıktır.
 
Obsesyon
 
Kişinin zihnine girmesine engel olamadığı, zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, fikir ve dürtülerdir. Kişinin isteği dışında gelirler, kişi tarafından mantıkdışı olarak değerlendirilirler ve yoğun sıkıntı ve huzursuzluğa yani anksiyeteye neden olurlar.
 
Kompulsiyon
 
Obsesyonların neden olduğu yoğun sıkıntı ve huzursuzluğu azaltmak ya da ortadan kaldırmak üzere yapılan yineleyici davranış ve zihinsel eylemlerdir.
 
OKB NE KADAR SIKLIKTA GÖRÜLÜR?
 
OKB önceleri nadir olarak görülen bir hastalık olarak kabul edilmesine karşın son yıllarda yapılan araştırmalarda hiç de nadir olmadığı belirlenmiştir. Büyük toplum kesimlerinde yapılan araştırmalarda OKB’nin her 100 kişiden 2-3’ünde görüldüğü saptanmıştır.
 
OKB HANGİ YAŞLARDA BAŞLAR VE KİMLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜR?
 
Genellikle ergenlik döneminde ve 20-30’lu yaşlarda başlamasına karşın, okul öncesi çağdaki çocuklar dahil herhangi bir yaşta görülebilir. Erkeklerde daha erken yaşlarda başlamasına karşın genel olarak kadınlarda daha sık görülmektedir.
 
OKB BELİRTİLERİ NELERDİR?
 
Obsesyon ve kompulsiyonlar toplum-dan topluma, kültürden kültüre değişiklik gösterebilir. Ülkemizde ve tüm dünya toplumlarında en sık görülen obsesyon ve kompulsiyon türleri aşağıda örnekler verilerek sıralanmıştır.
 
Bulaşma Obsesyonu ve Temizlik Kompulsiyonu
 
Kişinin bedeninin ve giysilerinin kir, mikrop, toz gibi etkenler; kimyasal maddeler, deterjanlar, zehirler ile idrar, gaita ve diğer beden salgıları ile bulaşacağına ilişkin takıntıları ve bu takıntıların yarattığı sıkıntıyı gidermek için yaptığı davranışlarıdır.
 
34 yaşında ev kadını, eve gelen misafirlerin dışarıdan mikrop taşıyacağı şeklindeki obsesyon-larından dolayı evdeki tüm terlikleri yıkanabilir terlik olarak değiştirmişti ve misafirler gittikten sonra hepsini çamaşır makinesinde yıkıyordu.
 
 
43 yaşında erkek hasta, ev ortamı dışında tuvalete gitmiyor, evde de tuvalete her gittiğinde idrar sıçradığı şeklinde takıntılı düşünceler ile çoraplarını ve pantolonunu değiştiriyordu.
 
Bu örneklerde kişilerin bedenlerine ve elbiselerine değişik maddelerin bulaşacağı düşüncesi bulaş obsesyonu, ortaya çıkan sıkıntıyı gidermek için temizlik ve yıkanma davranışları yapmaları ise kompulsiyo-nu oluşturmaktadır.
 
Kuşku obsesyonu ve kontrol kompulsiyonu
 
En sık görülen obsesyon ve kompulsi-yonlardandır. Kişi gaz ocağı, kapı, kilit gibi nesnelerin açık kalmış olabileceğinden, ütü vs. elektrikli aletlerin fişlerinin prizde takılı kalmış olabileceğinden kuşku duyar (Kuşku obsesyonu) ve emin olmak için tekrar tekrar kontrol etme gereksinimi duyar (Kontrol kompulsiyonu). Bu kuşku ve kontroller yaşamın birçok alanında kendini gösterebilirler.
 
45 yaşında erkek hasta, her akşam işinden evine döndüğünde otomobilini park edip evine girdikten sonra otomobilin kapısını kilitlediğin-den emin olmuyor ve bazen iki-üç kez olmak üzere sokağa çıkıp otomobil kapılarını kontrol ediyordu.
54 yaşında erkek hasta, her sabah kendi kullandığı otomobili ile bir kavşaktaki polisin yanından geçiyor, biraz uzaklaştıktan sonra “acaba otomobilin sol aynası ile polise çarpıp yaralamış mıyımdır?” şeklinde kuşkular nedeni ile geri dönüyor, polisin sağlıklı olduğundan emin olduktan sonra rahatlayarak işine gidiyordu.
 
Başkalarına zarar vereceği, elinde olmadan saldırgan davranışlarda bulunacağı şeklinde obsesyonlar
 
Bazen hastalarda elinde olmadan başkalarına rahatsızlık ya da zarar vereceği, ağzından hoş karşılan-mayacak nitelikte sözcükler kaçıracağı, yanındaki insanlara elinde olmadan zarar vereceği şeklinde obsesyonlar olabilir.
 
40 yaşında erkek hasta, evde ailesi ile birlikte otururken “kontrolümü kaybeder de elimden bir kaza çıkar, eşime, çocuğuma zarar verir miyim” şeklinde düşünceleri nedeni ile aile üyelerinin bulunduğu ortamda eline makas/bıçak gibi kesici/delici aletler almıyordu.
Lohusalık dönemindeki genç bir anne bebeğini emzirirken ya da altını temizlerken “kontrolümü kaybederim de bebeğimi boğar, öldürür müyüm” şeklinde düşünmekten alıkoyamadığı ve çok yoğun sıkıntıya neden olan takıntılı düşüncelere sahipti.
 
Cinsel içerikli obsesyonlar
 
Zaman zaman OKB’li hastalarda kendine, yaşına, toplumdaki yerine hiç yakıştıramadığı bir biçimde, cinsel içerikli obsesyonlar bulunur.
 
65 yaşında, dini inançları kuv-vetli kadın hasta, çevresindeki erkeklere ilişkin cinsel içerikli hayaller kurmaktan kendini alamıyor, bu hayalleri zihninden bir türlü uzaklaştıramıyor ve çok rahatsızlık duyuyordu.
16 yaşında lise öğrencisi erkek hasta, “Kontrolümü kaybedip de elimde olmadan bayan öğret-menlerime ve kız arkadaşlarıma sarkıntılık yapar mıyım ya da yanlış anlaşılabilecek davranış-larda bulunur muyum?” şeklinde cinsel içerikli obsesyonlara sahipti.
 
Dini içerikli obsesyonlar
 
Özellikle dini inançları yoğun yaşayan toplum kesimlerinde sık görülen bir obsesyon türüdür. Kişi kendini inanç ve görüşlerine tam karşıt bir biçimde ve çok yoğun sıkıntı yaratacak şekilde dini içerikli takıntılı düşünceleri düşünmek-ten alıkoyamaz.
 
58 yaşında, dini ibadetlerini tam olarak yerine getirdiğini ifade eden bir erkek hasta, namaz sırasında tam başını secdeye koyduğunda “Allah’ın varlığından kuşku duyma” şeklinde takıntılı düşünceler geldiğinden yakınıyordu.
 
Simetri/düzen  obsesyon ve kompulsiyonları
 
Simetri gereksinimi ve düzen takıntıları da sık görülen belirtilerdendir. Kişinin tüm yaşamında simetri gereksinimi ve düzenlilik hakimdir.
 
35 yaşında ev kadını, sehpaların üzerinde bulunan örtülerin sehpanın tam ortasında durmasına özen gösteriyor, halının saçaklarından ters dönenler varsa düzeltmeden duramıyordu.
43 yaşında erkek hasta görev yaptığı kütüphanede raflardaki kitapları büyükten küçüğe, kalın ciltliden ince ciltliye belirli bir düzen içinde yerleştirmek için günlük mesaisinin büyük bir kısmını harcıyor, yapması gereken diğer işleri aksatıyordu.
 
Dokunma kompulsiyonları
 
Zaman zaman bazı OKB’li hastalar bazı davranışları yapmadan önce kendilerince önemsedikleri bir eşyaya dokunma gereksinimi duyarlar.
 
37 yaşında erkek hasta, sabahları işine giderken vestiyerin yanında asılı duran ve üzerinde mutlu bir aile resmi bulunan anahtarlık kutusuna dokunmadan çıkarsa, ailesini ilgilendiren olumsuz bir olay ile karşı karşıya kalabileceklerinden endişe duyuyor, bazen geri dönüp yeniden dokunma gereksinimi duyuyordu.
Sayma kompulsiyonları
 
Bazı OKB’li hastalar herhangi bir günlük aktiviteyi belirli bir sayıya kadar saymadan yaparsa işinin rast gitmeyeceğini düşünerek sayma davranışında bulunurlar.
 
33 yaşında kadın hasta, sabahları çocuğunu okula gönderirken üç kez “yolun açık olsun” demezse başına kötü bir şey geleceğinden endişe duyuyordu.
 
Biriktirme ve saklama  kompulsiyonları
 
Sık görülen kompulsiyon türüdür. Kişi “ileride gerekli olabilir” şeklinde bir düşünce ile gerekli olmayacak eşyaları bile biriktirebilir / saklayabilir.
 
38 yaşında erkek hasta, uzun yıllardan beri düzenli olarak aldığı gazeteleri “içindeki bilgiler ileride çocuklarıma gerekli olabilir” şeklide bir düşünce ile düzenli bir şekilde ve tarih sırasına göre paketleyerek saklıyordu.
 
Batıl itikatlar, uğurlu, uğursuz sayılar ve renkler
 
Çoğu kişinin kültürel özelliklerinin bir parçası olarak bazı inanışları, davranışları, uğurlu ya da uğursuz saydığı sayı ve renkleri olabilir.  Merpen altından geçmemek, çocukların üstünden atlayıp geçmemek, evden sağ ayakla çıkmak, yatağın sol tarafından kalkmamak gibi.
 
Bu tür inanışlar günlük yaşam aktivitelerini engelleyecek ya da günlük işlevlerimizi kısıtlayacak kadar sık ve yoğun ise o zaman hastalık düzeyinde değerlendirilebilir.
 
HER TAKINTILI DÜŞÜNCE YA DA DAVRANIŞ OKB MİDİR?
 
Yukarıdaki örnekleri okuduğunuzda aklınızdan “temiz, tertipli ve düzenli olmanın; güvenlik amacı ile kapıları, pencereleri kontrol etmenin ne zararı var, bunlar hastalık mı sayılmalı?” şeklinde düşünceler geçebilir. Elbette bu davranışları günlük yaşamımızda yapıyoruz ve hastalık olarak sayılmamalıdır. Ancak tıbbi açıdan bu şekildeki düşünce ve davranışların hastalık sayılabilmesi için günlük işlevlerimizi etkileyecek, kısıtlayacak, bozacak kadar şiddetli ve yoğun olmalıdır. Örneğin, bir ev kadınının temiz ve düzenli olması doğal olarak hastalık sayılmaz ama hemen her gün, günün her saatinde temizlik yapıyor, her gün çamaşır yıkıyor ve bu davranışları nedeni ile de çocuklarına onları sağlıklı bir biçimde yetiştirebilmek için yeterli zamanı ayıramıyorsa hastalık olarak değerlendirilebilmelidir. Bir kişinin otomobilinin camlarının kapalı, kapılarının kilitli olduğundan emin olması güvenlik nedeni ile garip karşılanmayabilir ama evinden tekrar tekrar çıkarak ya da yolda geriye dönerek cam ve kapıları kontrol etmesi dikkat edilmesi gereken bir durumdur.
 
OKB’NİN NEDENLERİ NELERDİR?
 
Herhangi bir kesinlik kazanmamasına karşın OKB’nin nedeni olarak birkaç varsayım üzerinde durulmaktadır.
 
Genetik nedenler
 
OKB’li hastaların anne-babalarında ve diğer birinci derece akrabalarında OKB’nin sık olarak görülmesi hastalığın genetik olabileceğini düşündürmekte-dir.
 
Beyin işlevlerinde bozulma ve serotonin
 
Beyin üzerinde yapılan araştırmalarda beynin bazı bölgelerinde ve özellikle de beyin içindeki sinirsel iletimde önemli rolü olan serotonin maddesinin işlevlerinde bozukluk saptanması bunların OKB’nin nedeni olarak araştırılmasına yol açmıştır.
 
Çocukluk çağı travmaları
 
Çocukluk çağı travmalarına  (örneğin, cinsel istismar) maruz kalanlarda ileri yaşamlarında önemli bir stres yaşantısı ardından OKB’nin ortaya çıkabilmesi erken çocukluk dönemlerinin OKB gelişiminde önemli rol oynadığını göstermektedir.
 
Kişilik özellikleri
 
Kişilik yapısı olarak titiz, kuralcı, ayrıntıcı, mükemmeliyetçi özelliklere sahip olan kişiler OKB’ye yatkın kişiler olarak değerlendirilmektedir.
 
OKB NASIL TEDAVİ EDİLİR?
 
OKB günlük yaşam etkinliklerini ciddi olarak kısıtlayabilen, aile, meslek ve sosyal yaşamda önemli işlev kayıplarına yol açan, yaşam kalitesini düşüren bir hastalıktır.
 
Kronikleşme yani müzmin hale gelme olasılığının yüksek olması tedavinin önemini arttırmaktadır. Tedavide kullanılan birkaç yöntem bulunmak-tadır.
 
İlaç  tedavisi
 
Özellikle serotonin sistemi üzerinde etkili olan ilaçlar OKB tedavisinde oldukça yaralı olmaktadır. Serotonin Geri Alım Engelleyiciler adı verilen bu grup ilaçlar OKB tedavisinde yaygın ve başarılı şekilde kullanılmaktadır.
 
Tedavinin ilk günlerinde hafif bulantı, baş ağrısı, uyku bozukluğu, midede huzursuzluk gibi geçici yan etkiler ile hastaların çoğunun dile getirmeye çekindikleri cinsel yan etkiler görülebilir. Ancak bu grup ilaçlar genellikle hastalar tarafından kolaylıkla kullanılan ve kullanımları sırasında bir sorun yaşanmayan ilaçlardır.
 
Etkilerinin görülmesi için iki hafta kadar beklemek gerekir. İlacın etkili olup olmadığına karar vermek için en az 10 hafta süre geçmesi beklenmelidir. Etkili olduğuna karar verilirse tedavinin gerekirse günlük doz arttırılarak en az iki yıl sürdürülmesi gerekir.
 
Bilişsel-davranışçı tedavi
 
Obsesif hastalar kaygı verici düşünceler ile bu düşüncelerden kaçarak ve kaçınarak başa çıkmaya çalışırlar. Ne var ki düşüncelerden kaçmaya çalıştıkça bu düşünceler daha da artmakta ve böylelikle kısır bir döngü oluşmaktadır. Davranış tedavilerinde amaç hastayı kaygı veren ve kaygı oluşturduğu için kaçma ve kaçınma davranışlarına neden olan düşüncelerle  [obsesyonlar]  karşı karşıya getirmek ve bu karşılaştırmanın oluşturduğu kaygıyı azaltmak için devreye giren tekrarlayıcı davranışları [kompulsiyonlar] engellemektir. Hedef rahatsızlık veren düşüncenin oluşturduğu kaygıyı söndürmek ve alışma durumunun oluşmasını sağlamaktır. Bu şekilde yapılan tedaviye alıştırma tedavileri adı verilir.
 
Bilişsel tedavilerde ise amaç rahatsız edici düşüncelerin oluşturduğu sorumluluk algısını azaltmaktır. Sorumluluk biçiminde bir algılama olmadığında hastalar akla gelen rahatsızlık verici düşünceleri yansızlaştırmak ve etkisiz kılmak için tekrarlayıcı davranışlar gösterme ihtiyacı hissetmeyeceklerdir. Amaç düşünceleri gerçek gibi algılamayı azaltmaktır. Bu nedenle tedavide tehdit tehlike ve aşırı sorumluluk algılarının ne oranda gerçekçi olduğu ve hangi düşünce  hataları sonucu abartılı tehdit ve tehlike algılarının ortaya çıktığı hasta ile birlikte araştırılır. Bilişsel hataların belirlenmesinden sonra yeterince işlevsel olmayan bu düşüncelerin daha gerçekçi ve işlevsel olanları ile yer değiştirmesi sağlanır. Düşüncelerinin  bir felaketle sonuçlanacağını düşünen hastalardan bu dü-şünceleri durdurmak yerine özellikle akla getirmeleri istenmekte ve ardından korkulan sonuçların oluşmadığını görmeleri tedaviye uyum sağlamakta önemli yararlar oluşturmaktadır.
 
Bilişsel ve davranışçı terapiler hem hastalığın tedavisinde hem de özelikle nükslerin önlenmesinde çok önemli bir yer tutmakta, tedavide bazen tek başlarına bazen de ilaç tedavileri ile birlikte kullanılabilmektedirler. Bilişsel davranışçı tedaviler tedavi seçenekleri arasında en önemli yeri tutmaktadır.
 
AİLE VE ARKADAŞLARA DÜŞEN GÖREVLER
 
OKB’li hastalar sıklıkla takıntılı düşünce ve davranışları çevredekiler tarafından fark edildiğinde, öğrenildiğinde nasıl karşılanacakları, ile ilgili endişe yaşarlar. Çoğu hasta ayıplanacağı, dalga geçileceği, küçük düşürülebileceği düşüncesi ile hissettiklerini paylaşmaktan ya da açığa vurmaktan kaçınır. Hastalar, damgalanma kaygısı ile tedaviye hastalığın başlamasından çok uzun süre sonra gelebilmektedir.  Aile üyeleri ve arkadaşları hastanın zaman zaman çevreye de huzursuzluk verecek düzeye varan takıntılı davranışlarının hastalar tarafından engellenemeyen, karşı koyamadıkları düşüncelerden kaynaklandığını bilmelidir, tedaviye uyum sağlanması konusunda yardımcı olmalıdırlar.
Pazartesi, 27 Eylül 2021 14:07

Pika Sendromu

Pika Sendromu, ilginç bir hastalık olarak nitelendirilse ve çeşitli teoriler geliştirilse de sebebi hakkında kesin bir sonuca ulaşılamayan bir kapalı kutu adeta! Günümüzde çok bilinmese de rahatsızlığın varlığı ve zamanında fark edilme oranının düşük olması nedeniyle oldukça önemli bir rahatsızlık olduğunu belirtmek gerekir.
 
Bir aydan uzun süre yiyecek olarak kabul edilmeyen maddelerin (toprak, kağıt vb.) devamlı yenilmesi durumuna Pika Sendromu denir. Peki ya neden ilginç bir hastalık? Çünkü temelde demir ve çinko eksikliğinden kaynaklandığı düşünülmesine rağmen yenilen maddeler bu eksiklikleri gidermiyor. Sebebi hakkındaki bu belirsizlik Pika Sendromuna müdahale aşamasında bazı engeller koymaktadır. Ancak günümüzde sendrom üzerine yürütülen çalışmalar ile yerinde ve doğru adımlarla tedavi edilmesi mümkün görünmektedir. 
 
Pika kelimesi Latince “Pica Pica” olarak adlandırılan saksağan kuşundan gelmektedir. Saksağan, bulduğu her şeyi yemesi ve yuvasında biriktirmesiyle meşhur bir kuştur. Pika Sendromunda da yiyecek olmayan materyallerin yenilmesi veya kişinin engellendiği durumlarda materyalleri saklaması sebebiyle saksağan kuşunun özellikleriyle benzerlik kurulmuştur. Bu benzerlik sonucunda Pika Sendromu adını alan rahatsızlık, ilgi çekici bir isme sahip olduğundan farkındalık çalışmalarında olumlu bir etki oluşturmaktadır.
 
Çoğunlukla sosyo-ekonomik düzeyleri düşük bölgelerde görülmekle beraber beslenme yetersizliğinin sendromu tetiklediği bilgisine ulaşılmıştır. Özellikle gelişmemiş ülkelerde sıklıkla rastlanılan bu rahatsızlığın önlenmesi amacıyla çeşitli müdahale sistemlerinin yeterli düzeyde sağlanması gerekmektedir. Müdahale merkezlerine ve konunun uzmanlarına ulaşamayan kişiler için hastalığın seyrinin devam etmesi büyük bir risk taşımaktadır.
 
Halk arasında toprak yeme alışkanlığı olarak da bilinen Pika Sendromu, kabızlık, parazit ve cıva zehirlenmesi gibi rahatsızlıklara yol açabiliyor. Dolayısıyla insan vücuduna doğrudan veya dolaylı olarak zarar verebilecek materyallerin yenmesi, ileri vadede farklı sorunları da beraberinde getirmektedir. Aynı zamanda sendromda en sık rastlanan özelliği ve çocuklukta görülebilen kum, toprak gibi maddelerin yenmesi ilerleyen dönemlerde devam etmesi durumunda zarar verici sonuçlara yol açmakta ve erken müdahalenin öneminin vurgulanmasını gerektirmektedir.
 
Temelde fizyolojik sebepler öne sürülse de Pika Sendromunun psikolojik travmalar sonucunda da ortaya çıkabildiği görülmüştür. Özellikle çocukluk çağından yaşanan travmatik olayların sendromu tetikleyebileceği ön görülmektedir. Birazdan açıklayacağım ve Pika Sendromunu konu alan filmde, başrolde sendroma sahip olan genç kadının geçmiş yıllarda ailesiyle yaşadığı problemler ve karakterlerin iç çatışmalarına yer verilmektedir. Sendromunun büyük kitleler tarafından anlaşılması ve farklı nedenlerle ortaya çıkma olasılığının görülmesi açısından filmler iyi birer örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.
 
En sık çocuklarda görülmekle birlikte tanı konulabilmesi için çocuğun en az 2 yaşında olması gerekmektedir; çünkü 2 yaşına kadar merak duygusu sebebiyle cisimleri istemsizce ağza götürme davranışı görülebilmektedir. Ayrımın doğru yapılması tedavi sürecinin en önemli etkenlerinden biridir. Zira çocuklukta rastlanabilen ve bilişsel psikoloji alanında kabul görmüş dönemlerin özellikleriyle örtüşen davranışlar normal kabul edilmektedir. Tamamen merak duygusu ile hareket eden çocuğun eline geçen herhangi bir cismi ağzına götürmesi bu davranışlardan biridir.
 
Pika tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır. Danışanın içinde bulunduğu duruma yönelik uygulanan psikolojik danışma ve özellikle beslenme temelli verilen psikoeğitimlerin olumlu sonuçlandığı ve davranışsal tedavi yöntemlerinin %80’lere varan başarı sağladığı görülmüştür. Özellikle psikolojik müdahalelerin yanı sıra beslenme uzmanları ile konsültasyon yaparak ve işbirliği içerisinde yürütülen çalışmaların olumlu sonuçları, Pika Sendromuna sahip kişilerin sendromu atlatmaları ve daha sağlıklı bir yaşam sürebilmelerine yardımcı olunabileceğini göstermektedir. Diyetisyen Merve Ceyhan ile yaptığım RÖPORTAJ – PSİKOLOJİ & SAĞLIKLI YAŞAM ‘röportajında yeme bozukluğu yaşayan kişilerin tedavi aşamasında psikolojik danışma, psikoeğitim, psikiyatri alanlarında yapılan çalışmalara ek olarak beslenme uzmanlarından destek alınması hatta mümkünse sürece birlikte dahil olunmasının olumlu sonuçlarından bahsetmiştik. Benzer şekilde Pika Sendromu’ nda da aynı yöntem uygulanabilir.
 
Pika Sendromu üzerine çekilen ilk film Swallow’ dur. 2019 yapımı filmde, yeni evli genç bir kadının sendromla baş etmeye çalışması ve yakın çevresinin sendroma vermiş olduğu tepkiler ele alınmaktadır. Zaman zaman gerilim yaşatan filmde bazen de genç kadının geçmişiyle yüzleşmesinin ardında yatan drama şahitlik ediliyor. Haley Bennett’ in başrolünde olduğu film, durağan bir işleyişe sahip olmasına rağmen sıkmadan ilerlemeyi başarıyor. Pika Sendromunun gelişimi ve kişide oluşturduğu psikolojik etkilerin başarılı bir şekilde anlatılması, sendromun insanlar tarafından tanınmasını sağlıyor
Pazartesi, 20 Eylül 2021 22:30

Yeme Bozuklukları

Yeme Bozuklukları
1-Yeme Bozuklukları nedir?
Yeme Bozuklukları anoreksiya nervoza , bulimiya nervoza ve son yıllarda tanımlanan
tıkınırcasına yeme bozukluğu gibi psikiyatrik hastalıkların içinde yer aldığı bir tanı
grubudur. Bu hastalıklar ruhsal kaynaklıdır ve bedensel belirtiler ön planda gibi
görünse de ciddi ruhsal sorunlarla birliktedir.


2- Anoreksiya nervoza nasıl bir hastalıktır?
Anoreksiya nervozadaki temel belirtiler; zayıf bir bedene sahip olma arzusu, kilo
almaktan aşırı korku, beden imgesinde bozukluk ve adet kesilmesidir. Hasta kilo
kaybetme amacıyla özel davranış biçimleri geliştirir. Hastaların yaklaşık yarısı bütün
yiyecek alımını ileri derecede azaltarak kilo kaybeder. Bazıları yoğun egzersiz yapar.
Hastaların diğer yarısı sıkı diyet uygular, ara sıra kontrol kaybederek tıkınırcasına
yemek yer ve ardından bu yediklerini kusarak çıkarır. Hastalar aldıkları besinlerin kilo
yapıcı etkisini azaltmak için laksatif (ishal yapıcı) , diüretik (su atıcı) gibi ilaçlara da baş
vurabilirler. Sonuçta hasta, sağlığını tehdit edecek ölçüde zayıflamıştır.
3- Bulimiya nervoza nasıl bir hastalıktır?
Bulimiya nervoza aşırı yeme atakları ve ardından gelen kusmaların ön planda olduğu
bir yeme bozuklukları tablosudur. Hasta yine zayıf bir beden sahip olmak istediği için
anoreksiya nervozadaki gibi yediklerini dışarı atmak, kalori yapıcı etkilerini gidermek
için çeşitli yollara başvurur. Ancak bu tabloda farklı olarak hasta hafif kilolu ya da
normal beden ağırlığındadır.
4- Yeme bozuklukları ne sıklıkla görülür?
Genç kızlarda anoreksiya nervozanın binde bir, bulimiya nervozanın yüzde
bir olduğu bildirilmektedir. Erkeklerde seyrektir. Klinik örneklerde erkek kadın
oranı,1/10 dur.
5- Yeme bozukluklarının nedenleri nelerdir?
Yeme bozuklukları için özgün bir neden bilinmemektedir. Anoreksiya nervozanın
başlangıç yaşı göz önüne alınırsa hastalığı ergenlik değişimleri ve bu değişimlere
uyum sağlamaktaki yetersizlikle açıklamak uygun gelebilir. Yine bu hastalıkların
belirgin bir şekilde kadınlarda daha çok görülmesi hastalığın gelişiminde kadınlık
psikolojisinin önemini vurgulamaktadır. Sosyal değişimler de özellikle bulimiya
nervozanın gelişiminde rol oynamaktadır.
6- Günümüz toplumsal ve kültürel değişimleri yeme bozukluklarını nasıl
etkilemektedir?
Bu bozuklukların gelişimi için güncel açıklamalar çok yönlüdür, diyet yapma
davranışının yeme bozukluklarının gelişimine yol açan ortak uyarıcı olduğu
vurgulanmaktadır. Modern toplumlarda ince bedene sahip olmak kabul görmektedir.
İsteyerek diyet yapanların çoğunluğu daha çekici olma amacındadır. İsteyerek diyet
yapanların bir diğer grubu mankenler, dansçılar, balerinler, sporcular, jokeyler gibi iş
yaşamlarında rekabetin önemli olduğu kişilerdir ve yeme bozuklukları geliştirme
riskleri yüksektir. Bazı kadınların profesyonel ve sosyal taleplerle başa çıkamayıp,
çatışma yaşadıkları ve bedensel uğraşlara yönelerek diyet yaptıkları varsayılmaktadır.
7- Bir anoreksiya nervoza hastası nasıl dikkati çeker?
Hastalar karbonhidrat ve yağ içeren gıdalar başta olmak üzere gıda alımını tamamen
azaltır. Aşırı hareketli olabilir veya egzersiz yaparlar. Çoğunluğu gıda ile zihinsel
düzeyde uğraşır, yemek tarifleri toplar, aileleri için özel yemekler yapar. Karbonhidratlı
yiyecekleri saklar, cepte, çantada taşıyabilir. Kilo almadığına inanmak için aynaya uzun
uzun bakar. Bazıları kendini tamamen şişman algılarken bazıları zayıf olduğunu, ancak
karın, baldır, kalça gibi bazı bölgelerin şişman olduğunu kabul eder. Zayıflıklarının
tehlikeli boyuta geldiğinin farkına varmaz. Kendilerinin etkisiz olduğunu hisseder, kilo
kaybetme etkileyici bir başarı demektir ve öz saygıları ile kontrol duygusunu
güçlendirir. Kendilik değerleri zayıflıklarına bağlıdır. Tedavi talebi azdır. Sıklıkla cinsel
uyum kötüdür. Çoğu anorektik ergenin psikososyal cinsel gelişimi gecikmiştir ve
erişkinlerde hastalığın başlaması ile cinselliğe ilgi çok azalmıştır.
8-Anoreksiya nervozadaki fizyolojik ve metabolik değişiklikler nelerdir?
Bu değişiklikler, açlık durumu veya çıkarma davranışlarına bağlıdır ve geri
dönüşümlüdür. Kan tablosundaki bozukluklar görülür. Çıkarma davranışları sonucu
düşük potasyum düzeyleri gelişir. Bu durumda kalple ilgili sorunlar çıkabilir. Elektrolit
bozukluğu olanlarda güçsüzlük, uykuya eğilim, kalp ritm bozuklukları vardır. Kalp
ritmindeki bozukluklar kalp durmasına yol açarak ani ölüm nedeni olabilir.
Karaciğerde yağlanma görülebilir. Serum kolesterol düzeyleri yükselebilir. Diş
çürümeleri, kuru cilt, tüylenme, osteoporoz, kırıklar, midedeki boşalmanın gecikmesi,
kabızlık, tiroid metabolizmasının düşmesi, düşük beden ısısı diğer biyolojik
komplikasyonlardır.
9- Bir bulimiya nervoza hastası nasıl fark edilir?
Bulimiya nervoza genellikle bir yıl ya da daha uzun süreli diyet yaptıktan sonra gelişir.
Diyet yaparak kilo kaybedilir veya başarılı olunamaz, ancak kilo kaybı, asla anoreksiya
nervoza tanısı koyduracak nitelikte değildir. Yemeyi kısıtlama,tıkınma atağına yol
açabilir, bunlar da karında rahatsızlık hissi, kendini kusturma veya sosyal çevrenin
baskısı ile sonlanır. Tıkınma atağını sıklıkla suçluluk duygusu, depresyon ve kendini
eleştirme takip eder. Bazı hastalar kilo kontrolü için müshil kullanır ve tıkınma,uzun
süre aç kalma ardışık olarak yinelenir.Az sayıda hasta su atıcı ilaçlar kullanır. Tıkınma
sırasında yenilen gıda yüksek kalorili ve hızlı yemeyi kolaylaştıracak yapıdadır.
Hastalarda kilo dalgalanmaları sıktır. Tıkınma atağı ortalama 1 saattir. Bazı hastaların
el sırtında kusmanın yol açtığı nedbeler vardır. İştah azaltmak için uyarıcı madde
kötüye kullanımı olabilir. Çoğu hasta düzenli yemek yemez, normal bir yemek
sonunda doygunluk hissetmekte zorluk çeker. Genellikle evde, tek başına yemeği
tercih ederler. Çoğunluğu normal ağırlık aralığının üst sınırında veya hafif kilolu
olmalarına rağmen, ideal kilo olarak normal ağırlık aralığının alt sınırını tercih eder.
Hastaların, yaklaşık % 10 u belirgin şişmandır. Çoğu hasta için tıkınma nöbeti gerilim
ve sıkıntıyı hafiflettiği için ödüllenmiş davranış olabilir. Sık olarak karmaşık, kişiler arası
sorunlu ilişkiler, dürtüsel davranışlar ve yüksek düzeyde anksiyete ve kompulsif
davranışlar sergilerler. Kendilik kavramları zayıftır ve mizaç bozuklukları görülme
sıklığı yüksektir. Madde ve alkol kötüye kullanımı sıktır. Hastaların dörtte
birinde gıda, giysi ve mücevher çalma sorunu görülür.
10- Bulimiya nervozanın bedene zararları nelerdir?
Çıkarma davranışlarına bağlı anoreksiya nervozadaki benzer tıbbi sorunlar, dişlerde
aşınma, parotis bezi büyümesi, mide genişlemesi, yemek borusu zedelenmesi, karın
ağrıları, kalp yetersizliği önemli komplikasyonlardır.
11-Anoreksiya nervoza başka hangi hastalıklarla karışır?
Kilo kaybına yol açan başka bir tıbbi hastalığın olmadığına emin olunmalıdır. Kilo
kaybı depresif bozukluklarda sık görülür. Depresyonda iştah azalır ancak anoreksiya
nervozada hasta iştahın varlığını yadsır. Anoreksiya nervozanın ileri safhalarında iştah
azalır. Anoreksiya nervozadaki aşırı hareketlilik, planlı ve tekrarlayıcı özelliği ile
depresyondaki ajitasyondan ayrılır. Gıdaların kalori içeriği ile aşırı ilgilenme, yemek
tarifi toplama, başkaları için yemek hazırlama, şişmanlama korkusu, beden imajı
bozukluğu depresif hastada gözükmez.
Kilo oynamaları, kusma, özel yemek yeme şekilleri somatizasyon bozukluğunda
görülebilir. Ancak burda kilo kaybı anoreksiya nervoza kadar ciddi değildir ve
şişmanlama korkusu yoktur. 3 ay veya daha uzun süreli adet kesilmesi olağan değildir.
Şizofrenide gıda ile ilgili hezeyanlar, kalori içeriği ile seyrek ilişkilidir. Şişmanlama
korkusu ve aşırı hareketlilik görülmez. Kilo kaybı yapan kronik tıbbi hastalıklar;
Hipertiroidi, Addison hastalığı ve diabetes mellitus’tur
12-Yeme bozuklukları hangi yaşlarda başlar?
Anoreksiya nervoza için en riskli yaşlar 14 -15 yaşlarıdır. Genelde ergenlik döneminde
başladığı bildirilir ancak çok ender de olsa 9 yaşında ve menopoz sonrası kadınlarda
başladığı bildiren çalişmalar vardır. Bulimiya nervoza için ise tipik başlangıç 18-19 yaş
arasıdır.
13- Yeme bozukluklarında karşılaşılan tıbbi sorunlar nelerdir?
Bu hastalıklar vücuttaki pek çok organı ve bu organların işleyişini olumsuz biçimde
etkiler. Bu nedenle de çeşitli tıbbi sorunlar ortaya çıkar:
• Kalp ve damar sistemi: Tansiyon düşüklüğü, nabız sayısının azalması, kalp ritm
bozuklukları, kalp kasının erimesi, elektrolit bozuklukları nedeniyle ani kalp durmaları en
önde gelenlerindendir.
• Sindirim sistemi: Kusmalara bağlı yemek borusu hasarları, hatta yırtılmaları, şişkinlik,
kabızlık, müshil kullanımına bağlı barsak bozuklukları
• Hormonal değişiklikler: Adet düzensizlikleri ve adetlerin kesilmesi
• Kemikler : Kemik erimesi (osteoporoz), kemiklerde çabuk kırılmalar
• Dişler : Diş minelerinde erime, çürükler
• Kansızlık ve vücudun savunma hücrelerinin azalması
14-Yeme bozuklukları ölüm nedeni olabilir mi?
Evet. Anoreksiya nervoza ve bulimiya nervoza tüm psikiyatrik hastalıklar içinde en
ölümcül olanlarıdır. Özellikle anoreksiya nervozalı hastalar daha fazla risk altındadır. İyi
örgütlenmiş yeme bozukluğu kliniklerinin olduğu ülkelerde bile, anoreksiya
nervozalı hastaların yaklaşık % 10’u bu hastalıktan dolayı ölmektedir.
15-Yeme bozuklukları olan bir tanıdığınıza nasıl yardımcı olabilirsiniz ?
En doğru yardım hastayı bir danışmanlık alması için psikiyatri uzmanı ile görüşmeye
ikna etmektir. Bunu geciktirmek hastalığın kronikleşmesine ve tedavinin daha da
zorlaşmasına neden olacaktır.
16- Yeme bozuklukları tedavisi nasıl olur?
Tedavi psikiyatri uzmanının öncülüğünde, hastanın durumuna göre dahiliye, kadındoğum gibi diğer tıbbi dallar ile işbirliğine geçilerek yapılmalıdır. Tek bir tedavi
yaklaşımından çok bir çok yaklaşımın bir araya gelişi ile hastaya yardımcı olmak uygun
olur. Psikoterapi vazgeçilmezdir, aile ile işbirliği ve ailenin tedaviye doğru katılımı
önemlidir. Tedavideki ilk hedef genellikle tedavi talebi az olan hastanın tedavi iş birliği
yapmasını sağlamaktır.
17- Yeme bozukluklarının tedavisinde ilaçların yeri var mıdır?
Kesin bir ilaç tedavisi yoktur ve asıl tedavi ilaç kullanımı değildir. Psikoterapi ile birlikte
kullanılmalıdır. İlaçlar sadece yardımcı rol oynarlar. Ancak son dönemlerde hem
anoreksiya nervoza hem de bulimiya nervozanın çeşitli belirtilerinin hafifletilmesinde
bazı yeni ilaçların yararları gösterilmiştir. Uygun dozda ve sürede kullanılırsa tedaviye
katkıları olmaktadır.
18- İlaç kullanımını hangi hekimler düzenlemelidir?
İlaç tedavilerini psikiyatrlar düzenler. Ancak tıbbi sorunlar için ilgili branş hekimleri (iç
hastalıkları uzmanı, fizik tedavi uzmanı, kadın-doğum uzmanı vb) ilaç önerir